Bir hoş geldin yazısı bu... Önce içimdeki sese, sonra da o sesi duymak
isteyenlere.
Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki…
Fotoğraf çekmek
istiyorum mesela… Güzel çekme kaygısı olmadan, umursamadan kadraja sığdırmayı
dünyayı, basmak istiyorum düğmesine makinanın. Rengârenk boncuklar üfleyeyim
köpüklü bir halkanın ucundan, dünyaya...
Güneşli bir bahar
sabahında saçlarımda dolaşsın istiyorum bir kararsız rüzgâr. Bir soğuk, bir
sıcak… Alnıma dökülen saçları çekmeyeyim. Kapansın çizgilerimde
biriktirdiklerim… Güzel hissedeyim kendimi.
Yaşamın anlamını
arayayım içimde, bulamayayım tabii… Ama cevapların zenginliği ile başım dönsün,
mutlu olayım… Tam felsefik bir cümleye tav olayım derken “Bu aslında benim
olayım” deyiverip bundan da sıyrılayım…
Yapmak istediğim ne
çok şey var, ne kadar az zaman…
Yapmak istediğim ne
çok şey var ve bir o kadar zaman az…
Derken..
Bir gün, bir “melek” gelip, elindeki değneğiyle, içimdeki sesi canlandırdı.
Bu bir hoş geldin ve bir teşekkür aslında… Çok şanslıyım ben, çevresinde
ışığıyla etrafımı aydınlatan meleklerim var.
Ve çok şanslıyım o melekler kalbime dokunduğu için, beni
cesaretlendirdiği için, yazdığım her şeyi sabırla okuyup, her kelimeye anlam
kattıkları için…
Ve ben çok şanslıyım, dünyaya aynı gözlerle baktığım müthiş bir “hayatım”
ve “şans meleklerim” var… İyi ki varlar...