29 Kasım 2013 Cuma
28 Kasım 2013 Perşembe
Dön Muazzez, Ayşenur Yazıcı
"merhaba" yazımda bahsettiğim şans meleklerimden Remma hocam, tabii ki desteğini esirgemedi yine ve hayallerime katkıda bulundu. Onun kalbine dokunan bu kitabı, onun sözleriyle ve sevgiyle öneriyorum:)
Kitap, her şey “O”nun bilgisi dâhilindedir
diyerek başlıyor. Siz neye inanırsınız? Yaşadığınız tüm hayatın bir şekilde
planlandığına, ne olursa olsun bu planın dışına çıkamayacağınıza mı, yoksa
hayatın seçimlerinizle ve seçemediklerinizle şekillendiğine mi? Yoksa ne
yaparsanız yapın her yolun aynı sonuca çıkacağına mı? Bu kitap neye inanırsanız
inanın hepsinden bir parça içeriyor.
Ölüm bir son mudur yoksa
yaşayanların algılayamadığı yepyeni bir var olma tarzı mıdır? “İki parmağının
ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyada? Sen göremiyorsun diye bu
âlem yok değildir” Hz. Mevlana’dan
alınmış bu söz kitabın akışında oldukça etkin ve okuyucu için de düşündürücü.
Muazzez şansız doğmuş ve birçok
zorluğa göğüs germek zorunda kalmış bir çocuk. Çocukluğunun ilk anıları anne ve
babasıyla geçirdiği mutlu anların gölgelerini barındırıyor. Daha sonra başına
gelenler olmaz artık her şey de Muazzez’i mi buluyor dedirtiyor oysa yanıtı
okudukça buluyorsunuz: Yaşam sürerken, hiç kimsenin başına gelen hiçbir şeyin
sürekli olmadığını görüyor ve anlıyorsunuz.
Bir insan nasıl ve ne zaman intiharın eşiğine gelir? İntihar cesaret işi mi yoksa korkaklık mıdır? Okudukça kendi düşüncelerinizi belirginleştirecek ve her insanın hayatının bir başka insanla doğrudan ilişkili olduğunu, zamanından önce gitmenizin arkanızda kalan birçok insanın hayatını da çok farklı yönlere doğru çekeceğini anlayacaksınız. Her insanın bir başka insanın hayatı üzerinde mutlaka etkisi olduğunu şiddetle fark edeceksiniz. Ve yazar “hiç kimse bir başkasında kınadığı şeyi kendi de yaşamadan ölmez“ dediğinde hemen kendi geçmişinize ve o güne dek kınadıklarınıza hızla bakma ihtiyacı duyacaksınız.
Ayşenur Yazıcı son derece akıcı bir ifade ile okuyucuya sunduğu uzun öykü tadındaki romanında, toplam 111 sayfalık anlatısıyla belki bir iki saat içinde okuyacağınız ama etkisi çok değişik, sonu ile uzun zaman zihninizi kurcalayacak bir eser hazırlamış. Tesadüfen fark edip büyük bir keyifle okuduğum bu kitabı herkese öneririm. İnceliğine rağmen çok dolu ve yoğun bir kitap olduğunu da eklemeliyim.
Yazar: Ayşenur Yazıcı
Yayınevi: Nemesis Kitap
DR: 5,49 TL
İdefix: 5,25 TL
İlk Nokta: 5,60 TL
27 Kasım 2013 Çarşamba
Çatıkatı Aşıkları, Şükran Yiğit
Ankara, Mon Amour! kitabıyla
tanışmıştım Şükran Yiğit’le. Türkçesine, yazım dilinin akıcılığına bayılmıştım. Yeni
bir kitabını okumak istediğimde, bu kitap gülümsedi bana nedense. Çatıkatı,
Aşk..:) güzel bir isim..
Üç temel karakter var kitapta. Süreyya, Laden ve Mercan... İlla
ki aşık olacak ikisi ya da üçü birbirine, daha okumadan eminim. Ama kitabı
okuyunca olayın aşktan çok "yalnızlıkla" ilgili olduğunu fark etmek hoşuma
gidiyor..
Bir ilanla başlıyor her şey. Boş
olan çatı katlarına kiracı arıyor Süreyya Hanım. Sıradan bir ilan yerine
"Güneyli Bayan ve Niteliksiz adama" kiralıktır yazıyor bir kâğıda ve kırtasiyesinin
camına yapıştırıyor. Mercan ve Laden burada hikayeye dahil oluyor.
Aşkını kaybetmiş Süreyya Hanım,
hiç sahip olamadan ellerinden uçup gitmiş, sonra da en yakın dostunu... Tam yalnızlığı
öğrenmişken, belki biraz da kabullenmek üzereyken, gelen bir mektupla Süreyya
hanım kendisini biranda tekrar “hayatın içinde” buluyor. Haydaa, Berrin Hanım
da kim? Sadece bir ahbap. Ne arkadaş olacak kadar yakın, ne tanıdık olacak kadar uzak :)
Ankara Mon Amour kadar sevmedim belki
ama bir 70-80 sayfa sabredilebilirse, olayların içine giriyorsun ister istemez.
Olayların çözümlenmesi çok tahmin dışı değil. Son çözümlemeye kadar dikkat
çekici bir hazırlık yapılmış olması, sevdiğim bir tarz değil. Başka bir deyişle
“hadi artık karakterler anlatsın derdini” diye zorlamayı çok sevmiyorum.
Kitabın içinde, kitaplarla ilgili
yazılan kısımları sevdim. Hatta bir bölümde kitaplıkta kitapları tanıştırdığı,
kişileştirdiği kısım çok eğlenceli. Kitabı kapatır kapatmaz ilk işim “Günlerin
köpüğü (Boris Vian)” hakkında bilgi edinmek oldu :)
Şükran Yiğit ile tanışmak için
doğru kitap değil belki ama sevgimi pekiştirdi :)
Her şeye rağmen okumaya değer.
Yazar: Şükran Yiğit
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
DR fiyatı: 13,50 TL
İdefix: 13,88 TL
İlk Nokta: 13,88 TL
uzayan yollar...
Bir masal, Brüj..
Tren istasyonunda iner inmez kendimizi bir
masalın içinde buluyoruz.
Kendinden photoshoplu, sepya rengi havasını içime dolduruyorum. Şaşkınlık
içindeyim. Orta çağdan fırlamış gibi duran, kiremit rengi binalara dönüp dönüp bir daha
bakıyorum:)
Booking.com dan ayarladığımız B&B (Den Witten Leeuw)'yi buluyoruz. Önünde kafelerin olduğu, çiçeklerle dolu küçücük bir meydana bakıyor otel. İnanılmaz temiz. Sahibi neşeyle ve nezaketle karşılıyor bizi. İngilizcesi iyi:) Gitmek isteyenlere şiddetle önerilir. Yerleşip keşfe çıkıyoruz. İlk hedefimiz kanal turu..
Büyüleniyorum. İnanılmaz romantik ve çok sessiz bir şehir Brüj. Sadece kalbinizin sesini duyuyorsunuz. İnanılmaz huzurlu..
Sıklıkla Venedik'le kıyaslanır Brüj. Bu yaz Venedik'e gidince fark ettim ki, bu kıyaslamada Brüj'e biraz haksızlık ediliyor.
Belfort çan kulesini buluyoruz. Şehri en iyi görebileceğimiz nokta:) "İlk" kulemiz bu. Sonra
başka şehirlerdeki hiçbir kuleye çıkarken o kadar heyecanlanmadım. Tamam, bütün
dünyayı da dolaşmadım biraz abartılı oldu ama:) İlk olduğu için özel sanırım.
Daracık, 366 basamağı çıkıyoruz ve ben bir kez daha bu şehre aşık oluyorum..
Şehir eski bir film karesi gibi uzanıyor
önümüzde..
Geziyoruz, yürüyoruz.. Sevdiğimiz yerlere tekrar
gidiyoruz. Minneswater'da aşk tazeliyoruz..
Evet Brüj'de sonsuza kadar yaşamak, hiç ölmemek
istiyorum:)
Not: Döndükten sonra "In Bruges" filmini izlemek
(film biraz sıkıcı olsa da) çok keyifliydi:) önerilir...
26 Kasım 2013 Salı
eyvah! demir depom boş:)
Demir depolarınızın illa kiii, boş olması gerekmez tabii, bu küçük yöntemleri uygulayarak besinlerle aldığınız demirden maksimum fayda kazanabilirsiniz:)) Hele de hamileyseniz ya da doğum yapmışsanız daha bir önemli hale geliyor..
-yoğurtlu demir olmaz:) Kalsiyum demir emilimini azalttığı için ana öğünlerinizden çıkarmak gerekiyor. Ara öğünlerinizde ve bir meyve ile birlikte tüketirseniz çok faydalı:) Et yemeği yiyip, yanına yoğurtlu bir salata yiyorsanız, vallahi gitti demir..
-Siyah çay.. Mümkünse şekersiz ve açık.. Tabi günde 1-2 fincan.. Ve püf nokta ana öğünlerde kesinlikle çay içmiyoruuuuz..
-Kepek.. Zayıflayayım diye yediğiniz o kepek ekmeği, demir emilimini fena halde azaltıyor maalesef.. Yapılan araştırmalar kalori olarak kepek ekmeğinin, beyaz ekmekten pek de aşağı kalır yanının olmadığını gösteriyor. Kepekli ekmek yerine "çavdar ekmeğini" tercih etmek gerekiyor.
-Et/Tavuk/Balık.. Ne varsa hayvansal ürünlerde var.. Mümkünse haftada 3 gün et yiyin. Etler yağsız olsun.. Demir kazanayım derken kolesterolden ölmeyin:) Değilse, kuru baklagil, yeşil mercimek yemeği.. vb en yakın kurtarıcı...
-Yumurta.. Yumurta zengin protein kaynağına sahip.. Unutmayın yumurta beyazını yemezseniz, sarısıyla sadece yağ yemiş olursunuz. Mutlaka beyazını yiyin ve yumurta yediğiniz kahvaltıda peynir yemeyin..
Çok zor şeyler değil. Sadece alışkanlık haline getirmek lazım.
Unutmamak lazım, hayattaki en değerli varlığımız, sağlığımız..
Sağlıklı günler...
25 Kasım 2013 Pazartesi
dansın gölgesi...
İlk tanışma:)
İlk kez 2012 yılında Hollanda'da (Hoorn'da) Westfries Müzesini gezerken görmüştüm kesilmiş kağıt örneklerini. Zaten bir çoğumuzda vardır "yaparım ben bundan ya" düşüncesi. Gerçi şimdi düşününce oradakilerin çok üst düzey çalışmalar olduğunu fark ediyorum ama acemilik işte..
Geçen yaz hiç beklenmedik bir kayıp yaşayınca, bununla başa çıkmazsam daha zor günler geçireceğimi fark ettim. Aklıma birden o müzedeki resimler geldi.
İnce bir maket bıçağı ve renkli bir karton aldım. Kendimce resimlerde kestikleri şeyin beyaz kağıt olduğuna karar verdim ve çizip kestim. Ortaya bu çıktı:) ve sevgili dedeciğimin anısına salondaki baş köşeye yerleşti.
Sonra biraz araştırma yaptım. Kesilenin kağıt değil karton olduğunu öğrendim. Bir kesme matı edindim. Bir-iki taklit örnekten sonra kendime ait resimlerim oldu:)
ve şimdilik son söz, beni yukardan izlediğini bildiğim dedeciğime. Duaların gidince çok eksik kaldım...
Alıştığını anlamanın dayanılmaz ağırlığı altında
Kırılıyor ellerinin arasında kalan küçücük parmaklarım
Yürüdüğümüz yollar
Uzayıp düğüm oluyor boğazımda
Geçen bunca zamanın "keşke"lerinden
Geçirilen vakitlerin güzelliğini çıkarıyorum
Aynı sonuca bazen gülümsüyorum
Hala bazen ağlıyorum
Yüzün bembeyaz, gözlerim simsiyah oluyor yine
Alışmak
Ne garip…
17 Kasım 2013 Pazar
sevgili insülin direncim ve ben:)
Önümde bir masa var. Masada kocaman bir çikolatalı pasta, en sevdiğim çikolatalar.. Çizgi karakterler gibi gözlerim yerinden fırlıyor. Yavaşça yaklaşıyorum masaya. Bir tek sandalye var. Yani hepsi benim. Elimi uzatıyorum. Rüyadayım sanıyorum. Değil, hepsi gerçek. Bu rüya değil.. Bir veda.. Hepsini yiyorum. Yanaklarım "şeker" pembesi olana kadar yiyorum... Sonra veda ediyorum.
insülin direci:) ismi çok acayip, öyle "şeker hastalığı" gibi sevimli bir adı da yok.. Üstelik ilk duyunca pek de önemli bir şeymiş gibi gelmiyor.. Aslında şeker hastalığının bir durak öncesi. Şimdi, önümde 2 yol var; ya tatlıya gözlerimi kapatacağım, ya da günün birinde ilaçlara bağımlı olacağım..
insülin direci:) ismi çok acayip, öyle "şeker hastalığı" gibi sevimli bir adı da yok.. Üstelik ilk duyunca pek de önemli bir şeymiş gibi gelmiyor.. Aslında şeker hastalığının bir durak öncesi. Şimdi, önümde 2 yol var; ya tatlıya gözlerimi kapatacağım, ya da günün birinde ilaçlara bağımlı olacağım..
Tabii ki en zor yolu seçiyorum. Şimdi alışma sürecindeyim. Glisemik indeksi düşük bir diyet programına başlayalı 7 gün oldu:) Tam 7 gündür çikolata, pasta, tatlı yemedim:( Diyetin dışına çıkmadım. Doktoruma göre 21 günüm var alışmak için.. Yani her yemekten sonra gelen "tatlı yemem lazım" hissinin geçmesi için:)) Daha gidecek çok yolum var... Yemek yedikten sonra aniden şeker düşmesi "reaktif hipoglisemi" olarak tanımlanıyormuş. "Şımarıklık" değil yani:) Sanırım bunu ancak yaşayanlar anlar..
En çok sorulan soru "nasıl anlaşıldı?"
Ailesel bir diyabet yatkınlığının farkında olup, tatlıya bu kadar dayanıksızken bunun başıma gelmemesi pek de olası değildi aslında. Her ana öğünden sonra giderek artan tatlı isteği bunun habercisiymiş meğer ama insan işine gelmeyeni pek görmek istemiyor.. Üstelik Biyoloğum ben, mesleğin içindeyim bir de:))
Neyse, bir kan tahliliyle açlık kan şekeri ve açlık insüline bakıldı.. Testin sonuçlarını ilk elime aldığımda glukoz ve insülin değerlerim normal sınırlarda.. Rahatlıyorum. Ama o referans değerleri diyabeti işaret ediyor. Eğer açlık insülininiz 8'in üzerindeyse insülin direnciniz olabilir. Benim gibi 17'yse:)) yapacak birşey yok... Doktor, "Bir diyetisyenden yardım almalısınız" diyor..
Diyetisyen macerası bir hayli acıklı sonuçlandı tabii. 2 saatte bir yemek yemem, hali hazırda demir depo problemi de yaşadığımdan hergün mutlaka et yemem gereken bir diyetle karşılatım.. Bunlar sorun değil de, "tatlıyı hayatınızdan çıkaracaksınız" demeseydi:( İyi ki gitmişim aslında diyetisyene çünkü internette tam bir bilgi kirliliği hakim.. Siz siz olun mutlaka bir uzman görüşü alın derim ben..
Sonuç gözlerimin etrafındaki çizgiler artık belli oluyor:)) Yolun başındayım.. İnsanlar çok ciddi hastalıklarla, belki de hayatla ölüm arasındaki o ince çizgide yürümeye çalışıyor.. Bu sorun bana vız gelir diyorum. Güçleniyorum.. Daha bu konuda paylaşacak çok şeyim var..
Tatlısız günler:)
Ailesel bir diyabet yatkınlığının farkında olup, tatlıya bu kadar dayanıksızken bunun başıma gelmemesi pek de olası değildi aslında. Her ana öğünden sonra giderek artan tatlı isteği bunun habercisiymiş meğer ama insan işine gelmeyeni pek görmek istemiyor.. Üstelik Biyoloğum ben, mesleğin içindeyim bir de:))
Neyse, bir kan tahliliyle açlık kan şekeri ve açlık insüline bakıldı.. Testin sonuçlarını ilk elime aldığımda glukoz ve insülin değerlerim normal sınırlarda.. Rahatlıyorum. Ama o referans değerleri diyabeti işaret ediyor. Eğer açlık insülininiz 8'in üzerindeyse insülin direnciniz olabilir. Benim gibi 17'yse:)) yapacak birşey yok... Doktor, "Bir diyetisyenden yardım almalısınız" diyor..
Diyetisyen macerası bir hayli acıklı sonuçlandı tabii. 2 saatte bir yemek yemem, hali hazırda demir depo problemi de yaşadığımdan hergün mutlaka et yemem gereken bir diyetle karşılatım.. Bunlar sorun değil de, "tatlıyı hayatınızdan çıkaracaksınız" demeseydi:( İyi ki gitmişim aslında diyetisyene çünkü internette tam bir bilgi kirliliği hakim.. Siz siz olun mutlaka bir uzman görüşü alın derim ben..
Sonuç gözlerimin etrafındaki çizgiler artık belli oluyor:)) Yolun başındayım.. İnsanlar çok ciddi hastalıklarla, belki de hayatla ölüm arasındaki o ince çizgide yürümeye çalışıyor.. Bu sorun bana vız gelir diyorum. Güçleniyorum.. Daha bu konuda paylaşacak çok şeyim var..
Tatlısız günler:)
12 Kasım 2013 Salı
ilham veren küçük mutfaklar..
Mutfağınız küçük olabilir ama küçük detaylara dikkat ederek ferah ve yaşayan bir mutfağa sahip olabilirsiniz. İşte ilham veren örnekler...
pinterest: Small Space Big Style
Açık renkleri tercih etmek, kullanacağınız aksesuarlarla mutfağınızı renklendirmek, koyu renk dolap kapaklarından daha zevkli olabilir... Ayrıca yerlerin seramik yerine parke olması daha sıcak bir hava katıyor... Son yıllarda bir hayli modaymış:). Bu örnekteki lambaya bayıldım:)
Küçük mutfaklarda U yerine L mutfak tercih etmek, dolap miktarını azaltmakla birlikte daha ferah bir kullanım alanı sağlıyor..
Biraz daha pahalı olmakla birlikte renkli bir buzdolabı seçerseniz, buzdolabınızı dekoratif bir objeye dönüştürebilirsiniz. En sevimli, renkli buzdolapları SMEG firmasından.. Detaylı bilgi buradan:) Ben en çok turkuaz olanları sevdim:)
cottagemarket
Her şeyin, her detayını planlama delilerine gelsin:)
Mutlu haftalar..
thechiccurator.blogspot.com.br
pinterest: Small Space Big Style
Açık renkleri tercih etmek, kullanacağınız aksesuarlarla mutfağınızı renklendirmek, koyu renk dolap kapaklarından daha zevkli olabilir... Ayrıca yerlerin seramik yerine parke olması daha sıcak bir hava katıyor... Son yıllarda bir hayli modaymış:). Bu örnekteki lambaya bayıldım:)
how-do-it.info
Küçük mutfaklarda U yerine L mutfak tercih etmek, dolap miktarını azaltmakla birlikte daha ferah bir kullanım alanı sağlıyor..
Küçük mutfaklarda en büyük sıkıntı buzdolabı gibi kocaman bir şeyi mutfağa sığdırmaya çalışmakta.. Buzdolabını dayayabileceğiniz bir kolon varsa ne ala, yoksa mümkün olduğu kadar kapıdan uzaklaştırmak gerekiyor. İlk girişte gözünüze çarpan buzdolabı mutfağınızı daha küçük gösterebilir..
amazinginteriordesign, decorista
Açık raflar, dolaplardan daha uygun fiyata mutfak tasarımında kullanabileceğiniz mobilyalar haline geldi. Küçük bir mutfağınız varsa özellikle pencereye yakın noktada raf kullanarak mutfağa giren ışığın da artışı sağlanabilir..
shelterness.com
cottagemarket
Küçük mutfaklarda ise bence en önemli nokta fazla aksesuar kullanmamak.. Zaten küçük olan mutfağı iyice dar ve karanlık gösterebilir.
karadilata.blogspot.com
Her şeyin, her detayını planlama delilerine gelsin:)
Mutlu haftalar..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)