23 Ağustos 2014 Cumartesi

Prag'da ay doğuyor limon sarısı

...yağmurlar içindeydi Prag
bir gölün dibinde gümüş kakma bir sandıktı
kapağını açtım
içinde genç bir kadın uyuyor camdan kuşların arasında
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
kapadım kapağı yükledim sandığı yük vagonuna
habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres
baktım arkasından kollarım iki yanıma sarkık
yağmurlar içindeydi Prag
sen yoksun...

N. Hikmet

Hayaletleriyle, aniden yağmaya başlayan yağmuruyla ve gözlerinize düşen sarı ışığıyla büyüleyici bir şehir Prag. Baktığınız her duvarda sizi zarif bir detay karşılıyor. Hiçbir şey fazlalık değil, her şey yerli yerinde.. Prag gezisi için 3-4 gün ayırmalısınız. Gerçi bir ömür ayırabilirdim ben ama..

 
Gezi rotamız 4 bölgeye ayrılıyor; Hradcany (Kale) bölgesi, Old Town bölgesi, Wenceslas meydanı ve Lesser Town bölgesi. Elimizde hikayeler ve görülmesi gereken detaylarla ilgili sayfalarca notla Old Town bölgesi ile gezimize başlıyoruz. Old Town (Staromestske namesti) meydanında, Jan Hus Anıtı, Eski Belediye binası, Astronomik saat, Dum U Minuti, Ulusal Galeri, St. Niklaus Kilisesi ve Tyn Kilisesi'ni görmek mümkün.

Jan Hus anıtı tam meydanın ortasında bulunan bir heykel. Protestanlık mezhebinin kurucusu olan Hus 1415 yılında yakılıp öldürülünce halkın desteği ile bu anıt yapılmış.

Old Town meydanı rengarenk binalarla çevrili, çok güzel, capcanlı bir meydan. Meydanda, Aziz Vaklav'ın at üstünde resmedildiği binayı ve yerde Prag meridyenini görmeden geçmeyin...
 

Tyn Kilisesi gerçekten çok güzel bir gotik kilise... 80 metre uzunluğundaki iki kulesi Prag'ın siluetinde önemli bir yere sahip, ancak girişinde bulunan sanat galerisi nedeniyle sadece kuleleri görebiliyoruz.
 

Eski Belediye Binası'nın duvarında Prag'ın simgesi haline gelmiş Astronomik saat (Orloj) var. Her saat başı saatin gerçekleştirdiği animasyonu izlemek üzere yüzlerce turist toplanıyor. Biz sabah 9'da gittiğimiz için rahatlıkla izliyoruz, fotoğraflıyoruz.

 
Saatin hikayesi ilginç. Bu muhteşem saati yapan Hanus ustanın, aynı güzellikte başka bir saat daha yapacağından korkan kral tarafından gözleri kör ediliyor. Usta da saate onarılamayacak bir zarar vererek intihar ediyor. Tabi teknolojinin bu kadar gelişebileceğini öngörememiş. Saat zor da olsa 19. yüzyılda tamir ediliyor.
 
 
Sonradan saatin altına her güne bir Aziz isminin yazıldığı takvim de eklenmiş. Çekler bebeklerine doğum gününe denk gelen Aziz isimlerini koyuyorlarmış.. mış...
 

Saatin hemen sol tarafında yer alan Dum U Minuti yani Dakika evi, 1889-1896 yılları arasında Kafka'nın yaşadığı evmiş. Prag'da her yerde Kafka var.

 
Old Town meydanından sonra Charles köprüsüne (Karluv most) doğru yürüyoruz. Tatiliniz süresince vaktiniz olursa köprüyü sabah erken saatlerde de görmelisiniz. Öğlen turist akınına uğradığı için adım atacak yer olmuyor. Old Town meydanından yürüyerek köprüden hemen önce Haç Şövalyeleri Meydanı'na (Krizovnicke namesti) çıkıyoruz. Burada IV. Karl'ın heykeli ve Kızılhaç Kilisesi bizi karşılıyor.


Köprüye Old Town Bridge Tower'ın altından geçerek çıkıyoruz. Bu gotik kulenin üstünde Charles IV, Wenceslas IV, St. Procopius, St. Sigismund ve koruyucu azizleri St. Vitus'un altın kaplama heykelleri bulunuyor.


Vlatava nehri üzerindeki köprüye İrlandalı bir grubunun şarkısıyla ayak basıyoruz. Herşey bu şehre aşık olmam için biraraya geliyor sanki... Ressamlar, fotoğrafçılar, kolye, küpe... vb satanlar ve 30 heykel tüm görkemiyle karşımızda..
 

Diğer köprülerden bakıldığında da köprü, şehrin kendine özgü ışığı içinde, büyüleyici görünüyor.

 
Gitmeden önce tüm heykellerin neler olduğu ve hikayeleri ile ilgili olarak bilgi toplamıştım. Bu arada bunlar heykellerin replikaları, orijinalleri Prag Ulusal Müzesi'nde... Köprünün sakin olmasının şansı ile tüm heykelleri tek tek inceleme fırsatı buluyoruz. Aziz İvo heykeli en güzel heykellerden biriydi. Aziz İvo, hukuk üzerine eğitim almış ve kendini fakirlere yardım etmeye adamış bir aziz. 1711 yılında yapılan heykelde Aziz İvo'dan yardım dileyen insanlar görülüyor. Aziz'in başında bir güvercin de kadraja gülümsüyor...

 
Köprüdeki en ünlü heykel hiç şüphesiz Nepomuklu Aziz John heykeli. Hikayeye göre Aziz John, Kral Wenceslas (Vaclav) ailesinin özel rahibiydi. Kraliçe tüm sırlarını Aziz John'a anlatınca Kral "biraz" meraklanır ve eşinin sırlarını öğrenmek ister. Rahip sırlarını anlatmayıca Kral küplere biner ve rahibi öldürmekle tehdit eder. Bunun üzerine Aziz John ertesi sabah Charles köprüsüne ilk gelecek olana sırları anlatacağını söyler. Kral ertesi sabah köprüyü kapattırır. Atını ve köpeğini alır köprüye gider. Fakat hesaplamadığı birşey vardır. Köpeği köprüde bekleyen rahibe doğru koşar. Zeki olduğunu düşünen rahip Krala tüm sırları ilk gelene anlatacağını söyleyerek, köpeğin kulağına fısıldar. Bu muhtemelen son sözleri olur. Kral, Aziz John'u nehre attırır.
 

Tüm heykellere tek tek bakıyoruz. Hikayeleri heykellerin yüzünde arıyoruz. Lesser Town kulelerinin altından geçerek köprüyü arkamızda bırakıyoruz.


Köprüden sonra, Kale bölgesine (Hradcany nam) doğru yürüyoruz. Bunun için 22 no'lu tramvaya binebilirsiniz ya da sevimli ama biraz dik olan bir yokuştan kaleye doğru tırmanabilirsiniz.


Yürüken karşımıza veba kurbanları için yapılmış veba sütunu çıkıyor. Prag'da efsane çok. Özellikle sütunların ve evlerin tepelerinde bulunan "gözle" ilgili:)

Kale tepesine çıktığımızda Çekoslovakya'nın ilk Cumhurbaşkanı Tomas Garrick'in heykelinin önünde sokak müzisyenlerini dinleyerek soluklanıyoruz. Sanırım yokuş birazdan "biraz" daha dik:) Fotoğrafta hemen karşıda görünen beyaz bina ise baş pisikopos sarayı Archbishop's Palace (Arcibiskupsky palac)...


Bu bölgede çok sayıda tarihi bina var. Bence en ilginç mimariye sahip olanlardan biri, şuan askeri müze olarak kullanılan Schwarzenbersky sarayı...
 

Prag kalesi dünyanın en büyük antik kalesi olarak rekorlar kitabına girmiş. Kale için harita ve detaylı bilgilere buradan ulaşabilirsiniz. Kale 3 avludan oluşuyor. İlk avluya, üstünde titan heykelleri bulunan kapıdan giriyoruz. Kapının iki kenarında bulunan askerlerin nöbet değişim törenini izleyebilirsiniz.
 

İkinci avluya Matthias kapısından giriliyor. Bu kapının üzerinde buranın yapımı ile ilgili bilgi veren FF.ANO.MDCX IV ifadesi var. Hikayeye göre inşaat sırasında çalışan işçiler paraları verilmeyince ANNO yazmak yerine sindirim sisteminin bittiği yer anlamına gelen "ANO" yazmışlar..

 
3. avluya muhteşem bir gotik kilise olan St. Vitus Katedrali hakim. Katedralin karşısındaki bilet gişesinden bilet alıyoruz. Farklı tip biletler var. Detaylı bilgi için buraya. Biz, St. Vitus Katedrali, St. George Bazilikası, Old Royal Palace, Golden Lane ve Daliborka Kulesi'ni içeren B turunu seçiyoruz. Yeterliydi bence...
 
St. Vitus Katedrali'nin içi Alfons Mucha'nın görkemli vitrayları ile kaplı... Mucha da Kafka gibi Prag'ın simgelerinden..
 

St. Vitus Katedrali'nin karşısında, içinde çok sayıda hol bulunan Old Royal Palace yani Eski Kraliyet Sarayı var. Aldığınız biletle tüm salonları gezebilirsiniz. Üst katta Prag'ı tepeden gören teras oldukça kalabalık ama güzel...


Eski Kraliyet Sarayı'nı gezdikten sonra St. George Bazilikası'na gidiyoruz. Bohemya'nın en eski kilisesi olan Bazilika, 920 yılında yapılmış. İçi dışı kadar görkemli değil. Tahta sıralarda oturup insanların burada aradığının ne olduğunu düşünürken buluyorum kendimi... Yoruldum mu ne:) Bazilikanın hemen yanında Rosenberg Sarayı (Rozmbersky palac) var. Bu saray 1545'te yapılmış, 1753'te Maria Theresa tarafından Enstitü'ye dönüştürülmüş. Günümüzde ise müze olarak kullanılıyor.


Altın yol (Golden Lane) Prag'da gördüğüm en ilginç yerlerden biriydi.. Mini mini evleri küçük müzeler haline getirmişler. 22 numaralı ev Kafka'nın yaşadığı ev. İçi Kafka ürünleri satan bir dükkan olmuş. Bence en güzel ev (No:19) mavi boyalı, çiçeklerle süslü bu ev.. Bu sokakla ilgili çok sayıda hikaye var. Bunlardan birinde taşın altına çevrilmesini ve sonsuz yaşamın sırrının bulunmasını isteyen Kral, buraya simyacıları yerleştirmiş. Günün birinde, evlerden birinde bir patlama olmuş ve eve gelenler ölmüş simyacının yanında altın bulmuşlar. Bu altını simyacı mı yapmış, yoksa altın zaten orada mıymış hiçbir zaman anlaşılamamış...

     

Sokağın sonunda numara 12'de eski bir film kolleksiyoneri olan J. Kazda'nın evi var.  İçi çok sevimliydi. Kazda, haftanın her günü konuklarına yemekler yapar, film gösterimleri düzenlermiş.


Sonraki durağımız Daliborka Kulesi.. Burası eski bir hapishane. Adını ilk mahkumu Daliborka'dan almış. Sakın kule olunca yukarı doğru çıkacağız diye düşünmeyin. Aşağı doğru iniyoruz ve mahkumların tutulduğu ve işkence uygulandığı yere ulaşıyoruz. Oldukça ilginçti..


Prag'da binalara numara verilmediği dönemlerde o binada yaşayanlar için simgeler işleniyormuş. Özellikle Nerudova sokağı boyunca bulunan evlerin duvarlarında çok sayıda simge var. Bunlardan en ünlüleri at nalı simgeli ev ve üç kemancı evi... Prag'da gezerken binaların duvarlarına bakarak yürüyün bence...
 


Prag'da çok sayıda kilise var. Hemen hemen hepsini gezdik, gördük. Başlıcaları; St. Nicholas, St. Niklaus, Loreta Kilisesi, Our Lady Victorious İnfant of Jesus. En sevdiğim kesinlikle St. James Kilisesi oldu. Mala Stupartska'da bulunan kilisenin içi muhteşem. Hikayeye göre bir gece kiliseye hırsız giriyor. Meryem Ana Heykeline uzanıyor ve hırsızın eli heykele yapışıyor. Ertesi sabah hırsızın elini heykelden ayırmak için elini kesiyorlar. İbret-i alem için girişte sağda duvarda asılı sergileniyor bu el.
 
 
Görülmesi gereken en önemli meydanlardan biri de kuşkusuz Wenceslas meydanı (Vaklavske namesti). Geçmişte, at pazarı olarak kurulan meydan oldukça geniş. Meydanın hemen karşısında Ulusal Müze ve at üstünde Vaklav yani meydana da ismini veren Wenceslas'ın heykeli görülüyor. Çok hareketli bir meydan burası. Alış veriş yapabileceğiniz mağazaların da bulunduğu, hep kalabalık olan şehrin kalbi...
 
 
Wenceslas meydanı siyasi tarih açısından da önemli bir yere sahip. 1969 yılında Jan Palach isimli öğrenci Varşova Paktı'nı protesto etmek için kendini bu meydanda yakmış. Bu öğrenci için yapılan anıt Ulusal Müze'nin hemen önünde..
 
 
Franz Kafka.. Yalnız bir adam. Ancak öldükten sonra ruhu kalabalıklara karışan efsanevi bir yazar. Franz Kafka Heykeli, Jaroslav Rona tarafından tasarlanmış ve heykelin oturtulduğu yer böcek şeklinde şekillendirilmiş.

 
Prasna brana yani Barut kapısı, eski şehir kapılarından biri. Gotik bir kuleye sahip kapı Obecni dum yani Belediye Sarayı ile bitişik... 
 
 
 
Prag ile ilgili gezi yazılarında çok da bahsedilmeyen meydanlardan biri Republiky namesti. Küçük küçük dükkanları, önlerindeki tahta masaları ile oldukça şirin bir yer. Ayrıca meydanda bir süpermarket olan Albert ve çok yakınında Bila var..
 

Meydandan Celetna sokağına doğru yürüyoruz. Prag'ın en önemli sokaklarından biri olan Celetna, ismini örgü biçimindeki bir ekmekten alıyormuş. Bu sokaktan yürüyerek tekrar eski şehrin kalbine inebilirsiniz. Sokak üzerinde en dikkat çekici yapı Prag'ın ilk kübist binası olan Black Madonna'lı ev (No:34)...
 
 
Şehir pazarlarını seviyorum. Havelske Trziste eski bir pazar yeri. Burada sadece meyve sebze değil, Prag'a özgü detayları da görüyoruz.


Dancing House, Fred ve Ginger ya da Tacici dum. Dans eden bir çift şeklinde yapılan bina, bir ofis binası aslında. Yapıldığı dönemde çok da beğenilmemiş ancak sonraki yıllarda ilgi odağı olmuş.

  
Havanın yavaş yavaş karardığı bir akşam vakti Yahudi mahallesindeyiz. Prag'ın efsane yaratığı Golem'in peşinde.. Oldukça ürkütücü Sinagogların arasında sokaklarda yürüyoruz. Golem, inanışa göre haham Judah Loew ben Bezalel tarafından yapılmış. Kilden, ruhu olmayan bir yaratık Golem ve kontrolden çıkıyor. Alnına ölüm yazılarak durduruluyor. Efsaneye göre hahamın oğlu onu tekrar canlandırmış..mış:)
 

Prag'dan ayrılmadan en çok görmek istediğim yerlerden biri de Kampa adasıydı. Kale dönüşü yol işaretlerini takip ederek kendimizi bir anda Kampa adasındaki John Lennon Duvarı'nın önünde buluyoruz. Bu duvar oldukça popüler. 1980 yılında Lennon öldüğünde bir öğrenci duvara Lennon'ın resmini çiziyor. Polis siliyor. Sonra çocuk yine çiziyor, yine siliniyor derken, 1989 yılına kadar bu böyle devam ediyor. Sonunda pes eden Polis olmuş..  Şu anda duvar rengarenk. Önünde elinde gitarıyla şarkı söyleyen bir çocuk, renkleri daha da canlı hale getiriyor.
 
 
Gezilecek çok yer, görülecek çok şey var Prag'da.. Biliyorum bir gün, belki başka bir mevsimde yeniden yolum düşecek.. O güne kadar biriktirdiğim tüm anıları gözlerime kaydediyorum ve Nazım Hikmet'in dizeleri ile veda ediyorum..
.... prag'da ay doğuyor limon sarısı
doktor faust’un evi önünde duruyorum
çalıyorum açılmaz kapıyı gece yarısı…
 
 

2 yorum:

  1. Bir aksilik olmazsa haftaya (9 Ekim 2016, Pazar) bu saatte Prag'a gidiyor olacağım. Hazırladığım gezi planımda blog sayfanızda Prag hakkında yazdıklarınızdan çok faydalandım. Okuyana, fazla yazı içinde boğulmadan, bol fotoğraf kullanarak adeta sanal bir Prag gezisi yaptırıyorsunuz. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. İyi tatiller diliyorum. Umarım geziniz çok güzel geçer. Şemsiye almayı unutmayın:)

      Sil