14 Haziran 2017 Çarşamba

Barselona-Gaudi'nin hayal izlerinin peşinde...

Derin bir nefes gibiydi Barselona tatili. Gaudi'nin gözlerini kapatıp hayalini kurduğu, "her insan hayal kurar da, bu hayaller uğruna bir şehir inşa edilir mi?" diye düşündüren, "olmuş en nihayetinde", "güzel olmuş", "rüya gibi olmuş" dediğim şehir. Bebekle çıkılan ilk yurt dışı tatili olunca, sonraki tatiller için dönüm noktası, doğumdan önce "bebeğimizle de gezeriz biz yeea" cümlesinin sınanması, bir hayli önemli bir geziydi anlayacağınız. Hazırlık aşaması biraz sancılı olsa da çok keyifli geçti... Umarım okurken siz de keyif alırsınız.

Önce biraz hava alanı-şehir merkezi ulaşımından bahsedeyim. Pegasus Terminal 2'ye iniyor. Buradan Renfe işaretlerini takip ederek 5-6 dk'lık bir yürüyüşle trene bineceğimiz noktaya ulaşıyoruz. Otomatlardan T10 kartı alıyoruz (9.95 euro). Bu 10 binişlik kart çok avantajlı-ki bir kart ile iki kişi de geçebiliyor. 1 saat 15 dk'lık bir aktarma süreniz var. Yalnız dikkat etmeniz gereken bu kart ile metroya bindiniz diyelim. Metro istasyonundan çıkıp, tekrar metroya giriş yaparsanız aktarma geçerli olmuyor. Renfe trenine bu kartı kullanarak biniyoruz. Sants durağında iniyoruz ve metro ile (gri hat) Plaça Catalunya'ya ulaşıyoruz. Otelimiz meydana çok yakın olan Serennia exclusive rooms. İnanılmaz temiz ve merkeze çok yakındı. Tavsiye ederim. 

İlk gezi günümüz Ciutadella parkı ile başlıyor. Eee Bulut'un ilk tatili olduğuna göre ilk durak onu mutlu edecek bir yer olmalı diye düşündük. Bu parkın yerinde eskiden Kral 5. Felipe tarafından yaptırılmış bir kale varmış, ancak 1869 yılında bu kaleyi yıkıp, yerine her ne hikmetse bir park yapalım demişler. Neden Avm dikmedilerse bu koca alana? Neyse.. Parka, Arc de Triomf tarafından girdiğinizde sizi Castell dels Tres Dragons  karşılıyor. 




Işıl ışıl bir park burası. Parlemento binası, Zooloji müzesi, Jeoloji müzesi, Modern sanatlar müzesi gibi çok sayıda müzeye ve Barselona hayvanat bahçesine ev sahipliği yapıyor.


Hayvanların doğal ortamlarından ayrılıp kafesler arkasında sergilenmesine pek sıcak bakmıyorum aslında. Ancak kuşların etrafta serbestçe uçtuğu, hayvanların kafes değil hendeklerle çevresinden ayrıldığı, görece beni daha az rahatsız eden bir hayvanat bahçesi burası. Bulut içinse tam bir macera.. Biletleri internetten aldık (15.9 euro). Mutlaka internet sayfasını kontrol edin bilet almadan. Örneğin %20 indirim vardı biz alırken. 


Özellikle komodo ejderi, mirketler (Suricata suricatta), etrafta kendi halinde dolaşan tavus kuşları ve bebeğine sımsıkı sarılmış orangutanlar şahane idi. Bu parkta uzuuun zaman geçirdikten sonra -ki tüm kuşların peşinde itina ile koşuldu- El Born bölgesine doğru yürüyüşe geçiyoruz. 


Passaig del Born, 16. yy'da idamların yapıldığı, şimdi ise çok sayıda kafenin bulunduğu, o soğuk dönemi unutturan sıcak bir meydan.


                        Mercat del Born 70'li yıllara kadar Barselona'nın en büyük pazarıymış.


Santa Del Mar kilisesi aynı zamanda La Ribera Katedrali olarak da biliniyor. Dar sokakların ortasında yer alıyor. Bu nedenle kafanızı yukarı kaldırıp baktığınız katedrali bütün olarak değerlendirmek zor. Antoni Gaudi'nin Sagrada Familia'yı yaparken bu kiliseden etkilendiği rivayet ediliyor. Biz pek inandırıcı bulmadık... Hatta "yanlış kiliseye mi geldik yahu" dediğimiz de oldu itiraf edelim:) Santa Del Mar Kilisesi'nin yanında Fossar de les Moreres adı verilen bir anıt bulunuyor. 

 

Dar sokaklarda kayboldukça aniden karşımıza heyecan verici detaylar çıkıyor..


Carrer de Montcada Picasso Müzesi'nin bulunduğu cadde. Carrer Pincesa ve Passeig del Born arasındaki bağlantıyı sağlayan bu caddede; Picasso müzesiMuseu Barbier-Mueller art prekolombi ve Museo Del Mamut yer alıyor.


Carrer de l’Allada Vermell: Çiçekli duvarlar ile süslü sıcacık bir meydan...


İkinci güne şehrin kalbinden aşağı inerek başlıyoruz. Catalunya Meydanı'nda (Plaça de Catalunya) şöyle bir durun. Derin bir nefes alın ve bir şehrin kalbini tüm varlığınızla hissedin. Catalunya Meydanı'nın simgesi Enigma tanrıçası (La Deessa o l'Enigma) heykeli bütün zarafeti ile meydanın ortasındaki havuzda duruyor.



Enigma tanrıçasının hemen arkasında Katalonya'nın eski başbakanlarından Francesc Macia'nın heykeli bulunuyor. 


Catalunya meydanı ünlü cadde La Rambla'ya açılıyor. Rambla ortası trafiğe kapalı, kenarlarından arabaların geçtiği cadde demekmiş. Dolayısıyla Barselona'da birçok rambla var. En çok ilgi göreni, bir ucu Plaça Catalunya'ya bir ucu Colombus heykeline çıkan yaklaşık 1,5 km'lik La rambla. La Rambla 5 bölgeden oluşuyor. Bu bölgeler bir iki binada bir değişiyor ki zaten kısacık bir yol. Hediyelik eşyalar, çiçekçiler, sokak performans sanatçıları ile dolu, gece gündüz hareketli bir cadde..


La Rambla'nın hemen girişinde Font de Canaletes çeşmesi var. Yineee bir çeşme ve yine bir turistik rivayet ile karşınızdayım. Bilin bakalım bu sudan içince ne oluyormuş? Tabi ki yeniden Barselona'ya geliniyormuşşşş. Bu çeşmeyi benden başka fotoğraflayan olmaması rivayetin pek de inandırıcılığı olmadığını gösteriyor. En nihayetinde bir Fontana Di Trevi değil.


Caddenin ikinci bölgesinde (Rambla dels estudis), Reial Academia de Ciencies i Arts de Barcelona olarak isimlendirilen Tiyatro Binası var. Bu binanın duvarında Barselona'nın ilk anıtsal saati varmış. "İlk anıtsal saat" olunca görkemli bir şey beklemedim değil..


La Rambla'da yürürken dar binalar ve üzerindeki incelikli detaylar dikkatimizi çekiyor.


Tabii bir de enteresan çiçek tohumları... 


Caddenin 3. kısmında (Rambla de sant josep), 1217 yılında yapılmış olan Mercat de Saint Josep (La Boqueria) bulunuyor.  Çok kalabalık yalnız... Dikkat!


  

Bu pazar size taze meyve, meyve suları, tapaslar, Paella'lar, çeşit çeşit krepler sunuyor. İsterseniz 2 euro'ya karışık meyvelerden alabilir, ki içinde karpuz, ananas gibi bizim ülkemizde de bolca bulunan meyveler var, ya da daha önce tadına bakmadığınız egzotik meyveleri deneyebilirsiniz.


La Rambla caddesi boyunca yürürken solumuzda bir ara sokak bizi Plaça Reial (royal square) meydanına çıkıyor. Kraliyet Meydanı, palmiyeleri ve müzisyenleri ile havadar bir meydan. Pazar günleri  madeni para ve rozetçilere ev sahipliği yapıyor. Plaza reial'deki sokak lambalarını da  Antoni Gaudi tasarlamış. Meydanın ortasında font de le stres gracies (fountain of the three graces) çeşmesi bulunuyor.


Veee La Rambla, Colombus anıtı ile sona eriyor. Heykel, 1888’de açılmış. 60 metre yükseklikliğe sahip. Colombus anıtı, 1493’te Christof Colomb’un Amerika'dan dönüşünde ilk ayak bastığı yere dikilmiş. Anıtın üzerinde Christof Colomb’un bir heykeli var. Heykelde Colomb, sağ eliyle uzakları işaret ediyor. Ediyor da, nereleri gösteriyor acaba? Birinci rivayete göre Cenovalı olan Kolomb doğduğu şehir olan Cenova’yı gösteriyormuş. İkinci rivayete göre heykelin takıldığı gün hava çok rüzgârlıymış, heykeli istenilen yöne yerleştirememişler:).. yok artık. Üçüncü rivayete göre Amerika'yı işaret ediyormuş ki Amerika o yönde değil:). Dördüncü rivayet ise okyanusu gösterdiği yönünde... Niye bilerek dikilmiş bir heykel hakkında bu kadar rivayet var, hangisi gerçek bilmiyoruz, onu pek anlayamadım.



Colombus anıtından karşıya geçtiğinizde sizi liman yani Port vell karşılayacak. Maremagnum alışveriş merkezi de liman bölgesinde..


Limandan sahile yürüyebilir, denizin tadını çıkarabilirsiniz. Yalnız kısa gibi görünse de bir hayli mesafe olduğunu dikkate alın..


Çok fazla rüzgar olduğu için Barselonata'ya inmeden, metro ile Jeume 1 istasyonuna gidiyoruz ve Barri Gothic bölgesini keşfe çıkıyoruz. Barselona, milattan önce 3. yüzyılda Hamilcar Barca tarafından küçük bir köy olarak kuruluyor ve daha sonra romalıların hakimiyetine geçerek Barcino adını alıyor. 


Barri Gothic bölgesi o dönemden bu yana korunan bence Barselona'nın en güzel bölgesi.. Bölgenin en önemli yapısı tam bir gotik harika olan Barselona Katedrali (Catedral de la santa cruz i santa eulalia). Hikayeye göre, 3. yy'ın sonlarında Barselona'da dünyaya gelen St. Eulalia Hristiyanlığın İspanya'ya ulaştığının ilk tarihsel kanıtı olarak gösteriliyor. Roma Valisi Pagan olunca, Eulalia türlü işkencelere maruz kalıyor. Kendisine Tanrıyı reddetmesi için fırsat sunulmuş ancak o Hristiyanlığın İspanya'daki ilk şehidi olmayı göze almış. 

                   

Kilisenin gotik detaylarından başınız dönebilir.


Plaça del Pi’de gül desenli bir vitraya sahip, gotik Santa Maria del Pi Kilisesi bulunuyor. Bu meydan adını 1568 yılında dikilen çam ağaçlarından almış. Savaş sırasında ağaçlar zarar görmüş ama tekrar dikilmiş. Bu arada Barselona'da her yerde gördüğüm mis gibi kokan portakal ağaçlarına bayıldım..



Sant Josep Oriol Meydanı, Pi meydanı ile bitişik  bir ressamlar meydanı. Meydanın ortasında Katalunya’nın ünlü oyun yazarı Angel Guimera’nın heykeli bulunuyor. 


Meydanda Fivaller Palau adı verilen binanın duvarında “square of the unknown soldier” anlamına gelen bir yazı var. İç savaş sırasında bir asker tarafından yazıldığı, sonra silindiği, sonra bir daha yazıldığı, bir daha silindiği gibi bir rivayet varmış.


Del Pi meydanından Carrer de petrixol sokağına geçiyoruz. Çikolata sokağı olarak biliniyor bu sokak çünkü sıcak çikolata sosu ile churros adı verilen tatlının en iyisi burada yeniyor. Bu dar sokak sizi tekrar La Rambla'ya çıkarıyor. 


Sokak boyunca duvarları gözden kaçırmayın. Bir sanat galerisi edasıyla dar sokakta Gotik mirasın rüzgarını içinize çekebilirsiniz.


Bu sokakta Churros satan 3 önemli dükkan var. Granja La Pallaresa ve Granja Dulcinea daha bitter hatta acıya kaçan yoğunlukta çikolata sunarken, Petrixol'ün çikolatası daha tatlı ve hafifti. 


Plaça de Sant Jeume meydanında bir tarafta Katalunya Hükümet Binası (Palau de la Generalitat), diğer tarafta ise Belediye Binası (Casa de la Ciutat)  bulunuyor. 


Meydana ilk gittiğimiz gün gösteri vardı. Meydana girişler kapatılmıştı. 


Hükümet binasının sağ sokağından, Barselona Katedrali’ne uzanan sokağa giriyoruz ve Venedik’teki ünlü “Ahlar Köprüsü”'nden esinlenerek yapılan ve Hükümet Binası ile Başkanlık Rezidansı’nı bağlayan neogotik “Pont del Sospirs” köprüsünü görüyoruz. Dantel gibi aşağı dökülen işlemelerini bir hayli beğendim ben. Köprü, Carrer del Bisbe’de bulunuyor.


El call bölgesi Yahudi mahallesi olarak biliniyor. Plaça Sant Jaume ve Barselona Katedrali arasında kalan bu bölge Yahudi halkının kültür merkezi olarak görülüyor. El call; İbranice 'Kahal' veya 'Kehilla' anlamına gelen topluluk kelimesinden türetilmiş. 1391 yılında Yahudi katliamı ve göçü sonrası bu bölgede pek Yahudi kalmadığı söyleniyor.



Bence Barselona gezimizdeki en büyüleyici meydan Plaça de sant felip neri meydanıydı. Meydana girdiğinizde karşınızda duran kilise duvarlarındaki hasar 2 bombayla meydana gelmiş. İç savaş sırasında manastır, çocukların evi olarak kullanılıyormuş. 30 Ocak 1938'de Franco hava kuvvetleri tarafından düşürülmüş bir bomba doğrudan kilisenin önünde patlamış ve içerideki 30 çocuk ölmüş. Kısa bir süre sonra, insanlar hayatta kalanları kurtarmak için uğraşırken, meydanın içinde patlayan ikinci bir bomba ile ölü sayısı 42'ye çıkmış. Geride kalan sessizlik ve duvarlarda o günden kalan izler meydanın ortasında olduğu gibi duruyor.

                        

Plaça del rei Barselona’nın en iyi korunmuş, en eski meydanlarından biri. Meydanın etrafı yüksek binalarla çevrelenmiş. Meydanda Palau Reial Major (Büyük Kraliyet Sarayı) var ve karşıdaki merdivenler Kral Ferdinand ile Kraliçe Isabella’nın Kolomb’u 1492’de Amerikan dönüşünde kabul ettikleri ana salona tırmanıyor.


Mercat de Santa Catarina rengarenk çatısı ile üne kavuşmuş pazar yeri. Bu pazarın içinde daha çok taze et ve deniz ürünleri bulunuyor.


El Raval bölgesi La rambla caddesinin sağında kalan bölge. Bu bölgeye girdiğimizde Barselona'da kendimi güvensiz hissettiğim tek bölge olduğunu söylemem gerek. Özellikle geç saatlerde bu bölgeye pek geçmemek gerekli sanki..


İşteee Barselona deyince akla gelen en etkileyici aktivite. Tabii ki Camp Neu'da maç.. 


Barcelona-Valencia maçına biletimiz vardı akşam. Sevgilim de, ben de çok heyecanlıydık gerçekten. 79000 kişi, 6 gol ve Messi.. 


Maç biletleri ile ilgili şöyle bir bilgilendirme yapmalıyım. Maça eğer çocuğunuz ile gitmeyi planlıyorsanız onun için de ayrı bir bilet almanız gerekiyor. Bebek olsa bile:( Buna değer mi? kesinlikle..


Ertesi gün Gaudi'nin "hayal izlerini" takip ediyoruz. İlk durağımız  La Sagrada Familia yani Kutsal Aile Kilisesi. O dönemin ünlü ustalarından Villar usta 1881 yılında bu kiliseyi yapmak üzere görevlendirilir ancak usta bu işin altından kalkamaz. Bunun üzerine kiliseyi tamamlama görevi öğrencisi Gaudi'ye verilir. Gaudi'nin ustalık eseri, gotik hayallerinin dizginlenemez yansıması olan bu kilise kendi deyimiyle "açık bir dini kitap" olarak tasarlanır.  


Gaudi’nin dehasını yansıtan yapı 18 kuleden oluşuyor. Kuleler 12 havariyi, 4 incil yazarını, Hz. İsa’yı ve Hz. Meryem’i temsil ediyor. Gaudi yaşarken Hz. İsa’yı sembolize eden kuleyi ve doğum cephesini tamamlayabilmiş. Kilisenin dışındaki 4 kule, yeryüzü ile cennet arasındaki bağlantıyı sembolize ediyor. En uzun kule 170 metre olacak şekilde tasarlanmış ki bu uzunluk Barselona'nın en yüksek yeri olan Montjuic tepesinden  1 metre kısa. Gaudi yapıyı planlarken tanrının yarattığını uzunluk olarak geçmek istememiş. Kilisenin girişinde Hz. İsa rölyefi nereye giderseniz gidin size doğru bakarken, judasın ihanetini betimleyen tablodaki sayıların toplamı 33 çıkıyor. 


Salvador Dali’nin "yaratıcı bir baş ağrısı" olarak tanımladığı La Sagrada Familia'nın şehrin çürük dişi olduğu, dahisi olmayan bir sanat eserinin tamamlanmaması gerektiğini savunanlar da var. Sadece halkın bağışları ile tamamlanmaya çalışılan kilise tek kelime ile muhteşem. Kilisenin içi özellikle de renkli vitraylarla kaplı pencereler ve pencerelerden yansıyan ışık büyüleyici...



Kilisenin içini gezmek için bileti online almanızı şiddetle tavsiye ederim. Yoksa uzun zaman beklemeniz kaçınılmaz. Bileti aldığınız saatte kiliseye girebiliyorsunuz. Maalesef bebek ile kuleye çıkmaya izin yok. Bebek arabasını kiliseye sokabiliyorsunuz, onda sorun yok. 


Diğer bir Gaudi harikası yer Park GüellEusebio Güell adındaki zengin iş adamı bahçe şehir düşüncesinden etkileniyor ve Gaudi'ye diyor ki: bana içinde her şeyi olan, yaşayan, 60 müstakil evden oluşan, şehrin tepesinde, sınıfların en üstünde, halka tepeden bakan bir site yap. Gaudi ilk evi yapacak, sonra onu satıp parasıyla devam edecekler. Plan istedikleri gibi gitmiyor.. Gaudi evi yapıyor ama kimse almayınca kendisi alıp babasıyla birlikte 20 yıl bu evde oturuyor. Günümüzde bu ev Gaudi müzesi olmuş.


Girişteki masal evine benzeyen iki evden biri dükkan, diğeri ise sergi salonu. 


Bu iki binanın hemen önünden çıkan merdivenler Park Güell'in sembolü olan mozaik iguana heykeline çıkarıyor bizi. 


Merdivenlerden sonra parkın içerisinde Gran Plaça Circular olarak adlandırılan dünyanın en uzun bankı bulunuyor. Buna en ergonomik bank da denilebilir sanırım. Rengarenk seramiklerle kaplı bu bankın en önemli özelliği kırılmış, artık durumdaki seramiklerden yapılması. Doğaya ve dünyaya saygısı malum Gaudi'nin. Bunu her alanda gösteriyor. Seramik bankın bulunduğu balkon görkemli manzarasının yanında oldukça işlevsel. Bankın hemen altındaki deliklerden akan yağmur suları parkın su ihtiyacını gidermede kullanılıyor. 


Balkonun hemen altında sütunlarla kaplı sala hipostila yani yüz sütun odası var. Tavanda dört mevsimi temsil eden mozaikler ve şahane akustiği ile görülmeye değer. Parka giriş için biletleri yine online olarak temin edin kesinlikle. Park merkeze uzak çünkü. Biletiniz yoksa çok beklemek zorunda kalırsınız. Bu arada bebek arabası ve engelliler için ayrı güzergah yapılmış. Dolayısıyla tüm parkı merdiven engeline takılmadan rahatlıkla gezebiliyorsunuz. 


Bu iniş çıkışa dayanamayan Bulut'um uykuya yenik düşüyor. 



Park Güell'den sonraki hedefimiz Passaig De Gracia bölgesi. Gracia, Barselona’nın en popüler semtlerinden biri. Eski zamanlarda Barselona’nın köyü olup sonradan şehir büyüdükçe semt haline dönmüş. Bölgede turistik olmaktan uzak şahane meydanlar var.


Plaça del Diamant: Bölgeyi satın alan bir kuyumcu nedeniyle bu adı almış. Bu meydanda önemli katalan romanlarından birinin karakteri olana Colometa'nın heykeli bulunuyor. La Plaça del diamante adındaki bu kitap Katalanları ve İspanyol iç savaşındaki duygularını anlamak için önemliymiş.


Plaça de la vila de Gracia: Bu meydanda saat kulesi ve belediye binası bulunuyor. Bu meydanda bazı pazar günleri Castellers adı verilen insan kulelerine rastlayabilirsiniz. Belediye mimarı Antoni Rovira i Trias tarafından 1862 ve 1864 yılları arasında inşa edilen sekizgen kule, 33 metre yüksekliğinde ve dört tarafı saatle kaplıdır.

                                

Plaça del Sol turistik bir meydan değil. Gençlerin sere serpe oturduğu, hafif bir müzik ve huzurlu bir güneşin insanların kalbini ısıttığı küçük bir meydan...


Carrer de verdi ve ara sokakları sıcacık bir Barselona için görülmeye değer bence..


Meydanlardan Passaig De Gracia caddesine doğru yürüyoruz. İlk karşımıza çıkan Casa, Casa Calvet. Antoni Gaudí tarafından tasarlanmış. Eixample semtindeki Carrer de Casp 48'de yer alıyor.


Font de la Granota (The frog fountain): Bu çeşmede taştan bir gövde üzerinde kurbağa şeklinde bir musluk ve kurbağayı tutan bir çocuk tasvir edilmiş. Su kurbağanın ağzından akıyormuş ki akmıyordu.. Yine de sevimli bir çeşme. Avinguda Diagonal’de bulunuyor. 1911-1929 yılında Josep Campeny Santamaria tarafından yapılmış.

        

Casa Mila (La Pedrera), Gaudi’nin tasarladığı taş ocağı olarak adlandırılan 8 katlı bir apartman dairesi. 1984 yılında Unesco Dünya Mirası listesine girmiş. Gaudi, ön cephede dalgalı deniz ve deniz yosunları duygusu yaratmak istemiş. Dökme balkon demirleri dalga efektinin daha güçlü biçimde algılanmasına yardımcı oluyor. Merdiven boşluğu haricinde bina içinde birbirini dik kesen duvar yok. Bütün odalar farklı formlarda. Bina içindeki tüm pencere, kapı kolları, tüm aksesuarlar ve mobilyalar Gaudi tarafından tasarlanmış. 

                    

İnsan formu şeklinde tasarlanmış bacalar oldukça ilginç...


Casa Battlo 2005 yılında Unesco Dünya Mirası listesine girmiş. Binanın en dikkat çekici noktası ise bir sürüngenin sırtını andıran çatısı. Casa Battlo'nun bir insanın kafatasını andıran balkonları, kemik şeklindeki balkon demirleri, üzerindeki ayrıntılar inanılmaz. Tam bir Gauidi dehası.



Casa Amatller çikolatacı Antoni Amatller için ev olarak tasarlanmış ve 1898-1900 yılları arasında inşa edilmiş. Josep Puig i Cadafalch tarafından tasarlanan bina genelde Gaudi'nin gözde eseri Casa Battlo'nun gölgesinde kalıyormuş. Halbuki oldukça incelikli ve etkileyici bir yapı. Binanın dışında badem ağacı motifleri var çünkü amatller badem ağacı demekmiş. Binada Amatllerdeki A'yı simgeleyen detay da göz dolduruyor.


Monument a Francesc Soler i Rovirosa eseri ile Marès, kendisini halka ait bir heykeltıraş olarak lanse etti. Sanat dünyasının desteğini aldı. Gövde üzerinde elinde gül tutan bir kadının şekli yatıyor. Zafer ve ölümsüzlüğü temsil eden çiçeği sanatçıya sunuyor gibidir. Sıcakta benim o gülü dondurma sanmam?? 


Cinema Coliseum, Fransız tarzında 1923 yılında inşa edilmiş. Cephe Pere Ricart tarafından yapılan heykelleriyle iki kuleden oluşur. Barselona Çağdaş Sanat Müzesine ev sahipliği yapıyor.


Son olarak biraz yemekten bahsetmek istiyorum. Tapas yani ''la tapa'' bir çeşit atıştırmalık. Bizde meze olarak yenilen şeyler çoğunluğunu oluşturuyor. Deniz memleketi olunca deniz ürünü ağırlıklı. Adının nereden geldiği konusunda da şöyle bir hikaye anlatılıyor; İspanya kralı 10. Alfonso bir hastalığa yakalanır ve öğünler arasında şarapla beraber ufak ufak atıştırması gerekir. Gel zaman git zaman Alfonso iyileşir ve hemen bir ferman yayınlar, der ki : ''Bu Kastilya topraklarında yaşayan her kim şarabı aperatiflerle yemezse o bizden değildir.'' Tapas bu şekilde yaygınlaşmış sözde. Başka bir hikayede tapasın çiftçilerin ve işçilerin çalışırken atıştırmalarından geldiği yönündedir. Bir diğer hikayede ise eskiden İspanyollar içkilerinin içine toz, sinek girmesin diye bardakların üzerine tabak koyarlarmış. Daha sonra bu tabakları içkiye yakışan mezelerle doldurmaya başlamışlar. Bu tabaklara da tapas denilirmiş... miş. Sonuçta ufak porsiyonlu çeşit çeşit mezeler. Porsiyon porsiyon farklı ücretler. En popüleri Patatas bravas- ki çeşit çeşit denedim. Eğer bask tapasçısı ise buna pintxos (pinços) deniyor ve tabağa kürdan ile alıp, kürdanların sayısı kadar ücret ödüyorsunuz. Bir diğer yöresel lezzet Paella yine içinde bolca deniz ürünü bulunan safranlı bir pilav. Ben sebzelisini denedim deniz ürünü yemediğim için, gayet lezzetliydi. Sangria, Katalanların mutluluğunun sırrı:) içecek... Tapastan ve yöresel lezzetlerden sıkılırsanız, Bacoa Burger de ev yapımı hamburger yiyebilirsiniz. Gerçekten çok lezzetliydi. 


Barselona Barselona.. Bulut'la ilk tatil böylece bitti.. İçimizi ısıtan, harika anılarla son buldu.. En önemlisi "bebekle de gezebiliriz biz" düşüncesi yeni rotalar için hayatımıza heyecan getirdi. Barselona ise, tekrar gidilebilecek yerler listesinde de yerini sevgiyle aldı... 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder