8 Şubat 2015 Pazar

Çikolata, waffle, patates, bira ve Brüksel...

Eskilerden bir şehir Brüksel. Gezilecek nereler var bir araştırayım demediğim, gördüğüm her yeri ilk defa gördüğüm bir şehir. Geldikten sonra Brüksel ile ilgili olarak okuduğum yorumlar pek olumlu değildi. Ben de çok bayılmadım açıkçası. Özellikle insanlarının pek de yardım sever olduğu söylenemez. Brüksel'e Amsterdam'dan EuroLine otobüsleri ile (8 Euro) geçtik. Yol yaklaşık 3 saat sürdü. Hızlı trene göre oldukça ucuz. Yollar düzgün olduğu için tercih edilebilir. Otelimiz Max Otel'di. Resepsiyonu olmayan, check-in işlemini kendimiz gerçekleştirdiğimiz otel gerçekten çok temizdi. Tavsiye ediyorum.

Otele yerleştikten sonra eski şehrin ana meydanı konumundaki Grand Palace ya da Grote Markt'a doğru yürüyüşe geçiyoruz. Barok ve Gotik mimariye sahip binalarla çevrili Grand Palace, geniş bir meydan. 
Meydandaki en görkemli bina Town Hall yani Belediye Binası. Gotik mimarisiyle tüm bakışları üzerinde topluyor. 
Belediye binasının duvarındaki heykeller göz alıcıydı.

Belediye binasının hemen karşısında Brüksel şehir müzesi (Maison du roi) bulunuyor.
Manneken Pis, nam-ı diğer işeyen çocuk heykeli... Bu çocukla ilgili ilginç rivayetler var tabi. Hikayeye göre bir çocuk kaçırılıyor. Baba çocuğunu bu heykelin olduğu yerde buluyor ve bu heykeli hediye ediyor. Diğer bir rivayete göre ise şehrin bazı bölgelerine bombalı saldırılar yapılırken, çocuğun biri bir bombanın üzerine işiyor ve patlamadan kurtuluyorlar... İlginç tabi :)
Bunca hikayenin sonucu kocaman bir heykel bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Küçücük bir çocuk bu... Heykel yaklaşık 60 cm. Özel günlerde farklı giysiler giydiriyorlar. Kültürel ve oldukça turistik bir öğe haline gelmiş. Hediyelik eşyalar, dükkanlar hep işeme konseptiyle dolu...

Bu Van Gogh'lardan hangisi gerçek??
Galeries Royal St. Hubert, tünel şeklinde bir pasaj. İçinde özellikle hediyelik eşya ve dantellerin satıldığı dükkanlar bulunuyor.  
Grassmarkt çok sayıda restoranın bulunduğu küçük ve sevimli bir meydan. 
Meydanın ortasında Belçika'da en çok sevilen Belediye Başkanı Charles Buls'un bronz heykeli bulunuyor.
St. Nicholas Kilisesi içi dışı sade olan bir kilise...
The Our Lady of Assistance Church Kilisesi, Brüksel'deki irili ufaklı kiliselerden biri. İçi de dışı gibi sade...
İçindeki bu sevimli:) heykel akılda kalıcıydı. Heykeltıraş Toni Zenz tarafından yapılan bronz heykel "Elia ontmoet godin stille bries" adıyla anılıyor. Çevirilerden anladığım kadarıyla Tanrı ile karşılaşmayı simgeliyormuş.
 Patria, 1830 yılında yapılmış, bağımsızlık savaşındaki ölümleri simgeleyen bir şehitler anıtı.
Cinema Nova rengarenk tabelasıyla çok sevimliydi...
St. Michael and St. Gudula Katedrali gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. İçi dışına göre daha sade olan katedrale giriş ücretsiz.

Özellikle içeride bulunan tahta işlemeciliği ile yapılmış heykeller ve vitraylar övgüye değer.
                             

Patates kızartmasını ve efsane çikolatalarını denemek lazım. Bu arada mutlaka dondurma yenmeli:)) Waffle'ı sevmedim ama Brüksel'e kadar gitmişken yemek gerekir diye düşünüyorum. Bir de biralarını unutmayın...

Brüksel'e tekrar gitmek ister miyim? Cevabım hayır. Yine de yolunuz düşerse, 1-2 gün ayırabilirsiniz. Bizim Brüksel gezimiz Brüj ile devam etti:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder